Rusya’yı Yeniden Keşfetmek

El Lissitzky, 1924

Neden ve nasılları bir nebze olsun anlatmaya çalıştıktan sonra jürim de bittiğine göre artık geziye daha detaylı bir giriş yapabilirim diye düşünüyorum.

Geziye 13 Haziran tarihinde İstanbul-Moskova uçağıyla başlıyorum. Bu tarihten itibaren daha anlık yazı ve anılarla devam edeceğim. Fakat öncesinde sizlere gideceğim yerleri gezmeyi planladığım sırayla kısa da olsa özetlemek, kısalı uzunlu yazılarla sizleri biraz arka plan oluşturmak geziye kadarki amacım olacak.

Geziye ve genel olarak bu yazı serisine ise Rus kültürünü, sanatını, sinemasını, şiirlerini öğrenerek başlamak sonraki olayları bu  konularla özdeşleştirmek açısından çok önemli olacaktır. Çünkü bence Ekim Devrimi öncesi ve sonrası dönemleri bu tarz disiplinleri birbiriyle ilişkilendirmek konusunda çok çok başarılıydı ve bu herhalde mimarlığın günümüz ve geleceği açısından her zaman önemli girdilerinden biri olacak. O yüzden ilk kısım biraz mimariden ayrı olarak diğer disiplinlerin birbirileri ve sonrasında mimarlıkla kuracağı ilişkileri araştırmaya çalışmak olacak.

Geziyi kronolojik olarak gerçekleştirmeyi planladığım için herhalde Çarlık Rusya’sı zamanlarından kalma birkaç binayı, meydanı ve müzeyi görmek bize Sovyetler’den önceki dönem hakkında küçük bir bilgi verecektir. Bu açıdan, geziye başlayacağım ilk vakitlerde Moskova’da Moskova Şehir Üniversitesi, Rus Bilim Akademisi ve tabii ki olmazsa olmaz Saint Basil Katedrali ve Kremlin Sarayı bize birkaç güzel arka plan oluşturacaktır. Moskova Mezarlığı ise Rusya’nın zengin kültürel geçmişini yüzüme yüzüme vurmasını ve beni Nobel almış insanlarıyla, dünya edebiyatını yönlendirmiş en ünlü yazarlarıyla küçültmesini beklediğim önemli bir diğer durak.

Bu tarihi mekanlardan sonra ise ilk üstüne eğileceğim konu, dönemin şekillenmesinde en çok etkili olan sanat akımlarını yerlerinde, orijinal eserlerinden takip etmeye çalışmak olacak. Bu dönemde inşa etmek; resim çizmek, şiir veya roman yazmaktan çok daha ucuz bir kavramdı hatta bedavaydı. Bu durum sanatın burjuvazi yerine tüccarlar ve aristokratlar arasında daha kolay yayılmasına sebep oldu. İzole ortamdan kurtulan sanat, radikal sanatçılar için bir üretim yolu haline geldi. Wassily Kandinsky, Kazimir Malevich, El Lissitzky, Vladimir Tatlin, Konstantin Melnikov gibi sanatçıların eserlerini, dönemden aldıkları veya döneme verdikleri ilham kaynaklarını yakalamaya çalışacağım. Bu sanatçıların konstrüktivist ve suprematist akımlara olan ilgilerinin, bu akımların çatışmalarından doğan anlayışların sonrasından gelecek birçok fikri de yakından etkilediğini düşünüyorum. Özellikle konstrüktivist akım her ne kadar bir mimari akım olarak ilk başta tanınsa ve bilinse de, buradaki strüktüre etme terimi sadece fiziksel bir yapıdan çok aslında bir ulus, bir kültür, bir ideoloji strüktüre etmek ve onu yükseltmek anlamında kullandığında birçok konuyla çok daha kolay ilintilendirilebilmeye başlıyor. Bu dönemle birlikte artık inşa etme olgusu, sade bir inşadan çok, yaşamın yeni olanaklarını arayan, yeni dünya standartlarının yaratıcı katılımıyla bir tepki oluşturabilecek bir tasarım ve yaratma sürecine dönüşüyor. Suprematismde ise dünyayı bir vizyon ve renk ile algılama ve renkleri saf bir spektrumdan geçirip geometrik şekillerle tek düze planimetrik bir düzlemde bu iki olguyu ilişkilendirme çabası aranmaktaydı. Kazimir Malevich’in Siyah Kare adlı çizimi bunu en iyi şekilde örneklerken, Tatlin’in Enternasyonal Kulesi ve Shukhov Kulesi bu açıdan konstrüktivist düşüncenin bir anlamda yapılaşmış ilk ve en açık örneklerinden olduğu için de Rusya’da bulmayı umduğum simgelerden sadece ikisi. Bu konuyu ayrıntılı merak edenler içinse şöyle bir başlangıç bağlantısı http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/sanat/genel/01-rusyada.htm ve detaylı bir yazı olarak şu bağlantıyı https://modernistarchitecture.wordpress.com/2010/10/27/el-lissitzky%E2%80%99s-the-reconstruction-of-architecture-in-the-soviet-union-1929/ şiddetle öneririm. Sonraki yazılarımda da bu üst başlıkları inceltmeye çalışacağım.

Dönemin heyecanıyla ve ulus yaratma şevkiyle ilişkilendirmeye çalışacağım bir diğer konu ise sinema olacak. Önceki yıllarda burjuva kesimi ait olan ve bir zevk aracı olarak kullanılan sinema, Lenin’in 1925 yılında Sergey Ayzenştayn’dan çekmesini rica ettiği dünyanın ilk propaganda filmi Potemkin’in Zırhlısı sayesinde, düşüncelerin iletebileceği yeni ve önemli kanallardan birisi olmaya başladı. Filmin teknik açıdan tabanlarının değiştirilmesi açısından bir diğer önemli film ise Dziga Vertov’un 1929 tarihli Kameralı Adam filmi. Bu iki film, dönemini özetleyen ve filmi sanat dalları içerisinde farklı yere koyan o dönemki güzel filmlerden sadece ikisi. Her ne kadar alışılmış film hızında ve akıcılığında ilerlemese ve zaman zaman sıkıcı olabilse de bu iki filmi özellikle sinemaya ilgisi olan kişilere mutlaka öneririm. Şu ise Potemkin Zırhlısı’ndan ünlü Odesa Merdivenleri sahnesi (dikkat spoiler içerir!).

Bu tarz bağlantıları keşfettikçe bu kanal üstünden vermeye devam etmeye niyetliyim. O yüzden benzer yaklaşımlarla da beni besleyebilir, merakımı uyandırmaya çalışabilirsiniz. Memnuniyet duyarım!

Benim için 20. Yüzyılın başlarındaki Sovyet dönemini en ilginç ve araştırılmaya değer kılan şeylerden biri, bu dönemdeki başta sanat akımı olmak üzere tüm disiplinlerin nasıl birbirlerini etkiledikleri, en sonunda da mimarlığa sıçradıkları küçük noktaları görmek ve keşfetmeye çalışmak. O yüzden yukarıda belirttiğim gibi bir kültürel arka plan gezisinin sonraki zamanlar için çok yararlı olacağını düşünmekteyim.

Bahsettiğim olgulardan herhangi birisinin eksik veya yanlış olduğunu düşünüyorsanız, eklemek istediğiniz herhangi bir kısım var ise, geziyi ve yazıları takip etmek için kullanabileceğiniz aşağıdaki bağlantılardan bana ulaşabilirsiniz.

http://seyahatbursu.com
https://www.facebook.com/seyahatbursu/
https://www.instagram.com/seyahatbursu/

Sonraki dönemler ve tavsiyeler için takipte kalmaya devam!

Ahmet Can