Site icon Arkitera Seyahat Bursu

[3] Son düzlük!

Olá!
Geri sayım başladı. Benim için yolculuğa çıkmaya, sizler için sosyal medyada takip etmeye son 2 gün. Pazartesi öğle vakti Rio’ya doğru yola çıkıyorum. 3 Temmuz’a kadar memleket size emanet. Eh sonra bir bayram havası. Bayram öncesi bir gerilim/korku/komedi/dram/macera/bilimkurgu ve hatta IMDB 8.0 filmi tadında seyahat sürecimi takip etmek bünyeye iyi gelebilir.”Esmiyor” diyenler için de bol bol “yağmurlu” fotoğraflar atarım güney yarım küreden. Truman Show tadında olmayabilir, ama idare eder.
Kaldığım yerden, kaldığım şekilde devam etmek istiyor(d)um. Bir önceki yazıda bir çok link bırakmıştım Brezilya’nın bugünkü durumu ile ilgili. Bir önceki planım, 3.yazıda yapı ölçeğine inerek harita üzerinden ufak ufak açıklamaktı. Ama karar değiştirdim. Seyahatim boyunca gittiğim yerlerle ilgili fotoğraflar ve videolarla bunu sık sık yapacağım zaten. Bu aşamada bunun oldukça sıkıcı olacağını düşünüyorum. Çok başka bir şeyden bahsetmeye karar verdim. Yine büyükçe bir kent ile ilgili,hatta İstanbul’daki süreçler ile de oldukça benzer.
Ufak bir şey anlatacağım.
Luisa ile ara sıra linkleşiyoruz. Kentteki değişimleri, toplu hareketleri ve isyanları, kent mekanlarının kullanıcılar ile kurduğu ilişkiler üzerinden ilerleyen bir linkleşme ‘raconumuz’ var. Seyahat bursu başvuru sürecinden beri birlikte çalışıyoruz, haliyle birbirimizin yazışmalarındaki bir kaç kelimeden anladığımız çok şey vardır.
Önceleri birbirimize sizlerle bu yazıda paylaşmayı planladığım “Yanlış döşenen tren raylarının yeniden sökülmesi, olimpiyatlar için yapılan köprünün çökmesi, polisin ülkeyi ‘temizlemek’ için yaptığı şiddetli müdahaleler” üzerinden linkleşiyorduk. Sonra Luisa, ülkesi için duyduğu endişelerden bahsetmeye başladı. Fazla muhafazakar, ırkçı, homofobik bir cumhurbaşkanı altında yaşamanın onu çok endişelendirdiğinden, Brezilya’nın aslında çok eğlenceli ve özgür bir ülke olduğundan bahsetti.
Hemen arkasından, bir önceki cumhurbaşkanları döneminde kente yapılan müdahaleleri, özellikle Porto Maravilha’yı sordum.
Porto Maravilya; Eski bir liman bölgesi. Ancak bir anda projelendirilmiş ve transformasyona uğratılmış. Araştırdıklarıma göre şuanda bölgede yeni bir müze, onlarca da otel var. Sürecin üstü kapalı ilerlemiş.
Porto Maravilha’ya dair çok şey bilmediğinden bahsetti. Açıkçası şaşırdım. Büyük bir bölge, nasıl olur dedim. Günler geçtikte, kente yapılan müdahalelere karşı büyük bir hissizlik olduğunu farkettim. Belki internette çok kez ‘kente yapılan müdahalelere karşı oluşan sosyal oluşumlar, kamu hareketleri’ne dair veri arayıp, çok çok az şey bulmam da bundandır. Belki de çok ufak bir azınlıktır. Bilemiyorum.
Açıkçası biraz ürktüm. Aynı hissizliği yaşayıp yaşamadığımızı düşündüm bir süre. İstiklal Caddesi’nin bundan 2 sene önceki halini hatırlamadığımı farkettim. Mango’nın yerinde ne vardı, Demirören’in eski hali nasıldı, hiç hatırlamıyorum. Bu noktayı düşündüğümde, araştırmamın başlığı olan “eşik”i ne kadar geniş algılamam gerektiğini tartıştım kendimce. Sonuçta önümde 10 küsür gün var. Turistik bir gezi yapmaktansa belli bir strateji ile ilerlemenin daha faydalı olacağını düşündüm.
Bu noktada İstanbul’daki eşikleri sorgulamak lazım. Bu değişimlerin eşiği nedir? Ne kadar geniş süreçler? Fiziksel olarak değişimin kendisi 2 ay sürse bile, kaç ayda, kaç yılda buna altlık hazırlanıyor? Eşik dediğimiz “çizgi”yi bir anda çekmek mümkün değilse tüm politik, ekonomik, kültürel vs. girdiler bu eşiği nasıl besliyor? Bu girdiler kimi zaman bir isyana, bir halk hareketine çıkarken; kimi zaman nasıl sessiz sedasız bir dekonstrüksiyon denklemi oluşturuyor?
gibi gibi, sorular.
İstanbul için de sıkça sorduğum sorular. Ne zaman değişti, bu eşiğin çizgisi ne zaman çekilmeye başladı?
Eşik’i daha iyi anlamam lazım. Tanıdık süreçler üzerinden kafamda tanımlayıp kafamı temizlemek adına son 2 günümü sadece bunu düşünmeye ayırıyorum.
Acaba güneye, köylere falan mı kaçsam?
Kafamda sorular dolu. Tabi ki Brezilya’da da kentsel mekanların ve mimari mekanların fiziksel yapılarının, değişimlerinin, belleklerini peşine düşeceğim. Ama bir yandan da bir “Brezilyalı”nın bu eşiğe bakışını anlamaya çalışacağım. Bir vatandaş olarak İstanbul’u ‘geçmişini hatırlamayacağım bir kent’ olarak görme endişesi yaşarken, İstanbul’a çok benzer süreçlere sahip olduğunu hissettiğim Brezilya’da olimpiyatlar gibi ezici büyüklükte bir organizasyona birkaç ay içinde ev sahipliği yapacak bir halkın farkındalık seviyesini izlemek ve onlarla konuşmak istiyorum.
Bu düşündüklerimi sizlerle paylaşmamın daha iyi olacağını düşündüm. Önümüzdeki 10 gün boyunca kafamdaki soruları bilirseniz sürecime daha iyi katkıda bulunabileceğinizi düşünüyorum.
Belki bir akşam Google aracılığıyla katılmak isteyenlerle sohbet ederiz. Ben neler gördüğümü anlatırım, sizler de önerilerinizi yazarsınız. Hele bir varayım da.
Beni oralarda yalnız bırakmayın. Birkaç güne yola çıkmadan yeniden yazarım.
Herkese sevgiler!
Exit mobile version